Kayıtlar

not etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ermiş

Resim
Aşk size işmar ettiğinde izleyin onu. Yollar çetin ve sarp olsa da. Ve kanatları sizi sarmaladığında râm olun ona, Telekleri arasındaki gizli kılıç sizi yaralayacak olsa da. Ve sizinle konuştuğunda inanın ona, Şimal rüzgârının bahçeyi tarumar edişi gibi, Onun sesi rüyalarınızı darmadağın etse de. Zira aşk nasıl sizi taçlandırırsa öyle de sizi çarmıha gerecektir. Nasıl serpilmeniz içinse öyle de budanmanız içindir. Nasıl yüksekliğinize erişir ve güneşte titreşen en körpe dallarınızı okşarsa, Öyle de köklerinize inecek ve toprağa sımsıkı tutunurlarken onları sarsacaktır. * Aşk hiçbir şey vermez, kendinden gayrı ve hiçbir şey almaz, kendinden gayrı. Aşk sahip olmaz, ne de sahip olunabilir. Zira aşk kâfidir aşka. * Aşık olduğunuz zaman “Allah benim kalbimdedir” dememelisiniz; fakat daha ziyade “Ben Allah’ın kalbindeyim” demelisiniz. Ve aşkın seyrini yönlendirebileceğinizi düşünmeyin; zira sizi lâyık bulursa şayet, aşk sizin seyrinizi yönlendirir. * Aşkın hiçbir arzusu yoktur, kendini gerçe

Kalın Türk

Resim
Ne zaman ki, dikkatim ataların atası Yunus Emre’nin “Bezirgânım, metaım çok/ Alana satmaya geldim” beytine odaklandı, işte o zaman ticarete bakış açım değişti. Yunus Emre’nin anladığı ve bana anlattığı bezirgânlık, neyi olursa olsun, kime olursa olsun satmak değildi. Müşteriyi bulmak zahmete katlanmayı gerektiriyordu ve meta ile müşterinin buluşması katlanılan zahmete değerdi. Ticaret, kıymetin takdir edilmesi bağlamında yüce bir eylemdi ve bunu bilmiş olmakla ticaretin başka türlüsünü kınama mazeretine sahiptik. İşbu başkalıkla malûl, zelil ticaretle benim bir bağım yok; müflis bir tâcir olmaktan kurtaran bağımsızlıkla yaşamam ferahlatıyor beni. * Herkes gündelik ilişkilerin yalanın ortaya çıkmamasıyla yürüyeceğini baştan kabullenmiştir. Dayanaksız uzlaşmalarla yaşamanın kolaylığıyla mest olmayan yok. Alkış almak, birdenbire kendi başına bir hedef oluveriyor. * Cemal Nadir Güler’in çocukluğumda gördüğüm bir karikatürünü hatırlıyorum: Palmiyelerin altında bir Avrupalı Afrikalıya soruyo

Senin Hikâyen

Resim
Sonra anne yüreğinin o en yufka kesiminde “Yaz yaz. Güzel güzel yaz. Ama sakın üzülme” derdi. Yazarken acı çekildiğini biliyordu besbelli. “Merak etme anne” derdim “üzülmem.” * Ama hep dünü. Dünü konuşmak güzel. Bugünü konuşmak yavan. Ne zaman bugünü konuşmaya kalksak evler, arabalar, yazlıklar, tatil köyleri, devre mülkler giriyor odaya. Bize hiç yer kalmıyor. * İçten bir şekilde uğurlarlarsa dosyalarına işlenecekmiş gibi sanki. Hatıra niyetine bir hediye verirlerse “memurîn kanununa” muhalefetten ekmek parasından olurlarmış gibi. Tavrını onaylamadıklarını belirtmek için “Keşke sen de…” deyip susmuşlardı. “Keşke ben de ne?” Soruyu tamamlamalarını istemenin mânâsız olduğunu onca yarım kalmış cümlenin ardından artık iyice öğrenmişti. Keşke sen de başını açsaydın. Keşke sen de seni ilgilendirmeyen hiçbir şeye karışmamış olsaydın. Keşke sen de… Uzar giderdi. Her biri heykeltraştı karşısında. Keşke diye diye bütün uzuvlarını, düşüncelerini yontmaya başlamışlardı. * Bir güne iki sağırlık ço

Dine Karşı Din

Resim
Şirk dininin hedefi her zaman şu olmuştur: Metafizik inançlar aracılığıyla, tanrı veya tanrılara inanç aracılığıyla, ahiret hayatına inanç ve saptırılmış inanç aracılığıyla, mukaddese inanç ve saptırılmış inanç aracılığıyla, gaybî güçlere inancın saptırılması ve bütün dini inançların saptırılması sayesinde, statükoyu meşru göstermek ve ona gerekçe hazırlamak. Böylece şirk dini, din adına şunu yapmak ister: Halk, olup bitenin, toplumsal durumun zorunlu olduğuna, bunun ilahi irade gereği olduğuna inanmalıdır. Bu yazgıdır, takdirdir! * Tarih apaçık bir şekilde gösteriyor ki,  kader i bir cebr şeklinde anlamak, Benî Ümeyye’nin ortaya attığı bir inançtır. Onlar cebr inancını ortaya sürmekle, Müslümanları her türlü sorumluluktan, girişimden, eleştiriden alıkoydular. * Şu halde, 19.yy.’da söylenmiş olan şu söz doğrudur: “Din, halk kütlelerinin afyonudur. Böylece halk, ahiret ümidi ile dünyadaki mutsuzluk ve yoksulluğuna katlanır. Toplumda olan her şeyin ilahi irade ile gerçekleştiğini; dolayı

Bir Dünyanın Eşiğinde

Resim
Kimi kızılı görür yalnız, kimi yeşili. Yobazlık, manevi bir daltonizmdir. Bilge, düşüncenin gökkuşağını bütün renkleriyle seven adam. Bilge, pencerelerini her ışığa açan, hakikati bölmeyen, gerçeği tezatları ile kabul eden. Anlamadığımızı inkâr etmek kolay, bunu yüzyıllardan beri yapıyoruz. * Karanlıkta yılan sandığın, aydınlıkta bir ip. Korkun da kaygın da bir vehim. * Öldürmek… Kimi öldüreceksin? Hayat yok edilebilir mi? Ölüm, güneşin batışı. Ölüm, bir sis. Ölüm, bir şarkıyı çerçeveleyen sükût. Bitmeyen bir şarkıyı, bitmeyecek bir şarkıyı. Beden, gölgesi hayatın. Gerçek olan o değil. Kâinata bulutlardan bakınca, ölüm yok. *** Cemil Meriç İletişim Yayınları

Bilinmeyen Öğretiler

Resim
Eğer güzel şeyleri verme konusundaki yeteneğin sınırlıysa, onları geri alabilme yeteneğin de öylece sınırlıdır. * Saflık ve temizlik, işlendiği zaman kendisini gösterir. Samimiyet kayıtsız şartsız olursa, yüzündeki örtüyü açar. Eğer onunla yaşamak istiyorsan onu her yerde, hatta en sıradan şeylerde bile göreceksin. * Yaşamın ve ölümün hükümdarı sensin. Sen ne isen, yaptıkların da odur. * Kim konuşarak iyi at sürebilir ki? * Her an; kırılgan ve geçicidir. Geçen an, güzel olsa da saklanamaz. İçinde bulunduğun an, hoş olsa da öyle kalmaz. Gelecek an, ümit dolu olsa da yakalanamaz. Ancak zihin, nehri belli bir yerde sabitleştiremez. Geçmişin düşüncelerine kapılıp, gelecek hayalleriyle meşgul olduğundan, şu anın apaçık gerçekliğini görmemezlikten gelir. Zihnini çözümlemiş olan derhal ayaklarında Tao’yu, elinde duruluğu keşfeder. *** Lao Tzu Kaknüs Yayınları

Beyaz Geceler

Resim
Söyler misiniz, Nastenka böyle anlarda neden bu hayalcinin içi içine sığmıyor ? Hangi güç, hangi gizli güç, nabzını hızlandırıp gözlerinden yaşlar akıtıyor ? Niçin solgun yüzü, ıslak yanakları cayır cayır yanarken bütün benliğini coşkun bir sevinç kaplıyor ? Neden tükenmez bir sevinç ve mutluluk içinde geçen uykusuz geceler ona bir an kadar kısa geliyor ? .. Öyledir, Nastenka ! Dışarıdan bakınca aldanır, hayalcimizin benliğini saran tutkunun gerçek olduğuna inanmaya başlarsınız. Bu temelsiz hayallerde gözle görülür, elle tutulur şeylerin olmadığına inanmak pek de kolay değildir. Oysa hepsi yalandır !.. Hem de ne yalan, Nastenka, ne yalan !.. Diyelim aşık olmuştur; sevginin bütün coşkusunu, bıktırıcı üzüntülerini ta içinde duymaktadır.. Şunun yüzünü döndürüp dikkatlice bir bakın ! Çılgınca hayallerinde aşık olduğu sevgilisinin yüzünü bile görmediği kimin aklına gelir, Nastenka ? Onun sevgilisini yalnız baş döndürücü hayallerinde, bir de düşlerinde gördüğünü siz olsanız düşünebilir misin

Kürk Mantolu Madonna

Resim
Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz. * İnsanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır? * İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar. * Gerçi etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum. * Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyl

Kale

Resim
  “Çeşmelerden akan suları sevsinler istiyorum” diye bitiriyordu sözlerini. “Yeşil arpaların yazın açılmış çatlakları kapatan yüzeyini de. Mevsimlerin dönüşünü kutlasınlar istiyorum. Olmuş, tamamlanmış meyvalar gibi sessizlik ve ağırlıkla beslensinler istiyorum. Yaslarına uzun zaman ağlasınlar, ölülerine uzun zaman saygı göstersinler istiyorum, çünkü miras bir kuşaktan ötekine ağır ağır geçer, ballarını yolda yitirmelerini istemem. Zeytin ağacının dalına benzesinler isterim. Bekleyen dala. Üzerlerinde Tanrı’nın, bir soluk gibi ağacı denemeye gelen Tanrı’nın büyük sallanışı o zaman duyuracaktır kendini. Bu sallanış şafaktan geceye, yazdan kışa, kaldırılan harmanlardan ambarlanan harmanlara, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan yeni çocukluğa götürüp getirir onları.” * Ağaç hiç de önce tohum, sonra filiz, sonra yaş gövde, sonra kuru odun değildir. Tanımak istiyorsan, bölmemelisin. Ağaç, ağır ağır gökle birleşen güçtür. Sen de böylesin, küçüğüm. Tanrı dünyaya getirir seni, sonra büyütür,

Jurnal II

Resim
Yıldırım aşkı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak içimizde geliştirmiş olduğumuz ideal sevgili modelinin birdenbire karşımıza çıkmasıdır. Acı saadetin bir nevi kefareti imiş gibi geliyor. Bir alev denizinden geçilerek varılan vuslat, gerçek vuslattır. Ve artık yanarak değil, tüterek yaşıyorum. Stendhal aşkı dörde ayırıyor : Birincisi  gerçek aşk. Yani amour-passion .Abelard Ortaçağın en büyük fikir adamlarından biri. Ve tabii rahip. Talebesi Heloise’e tutulur. Genç kızın dayısı, Abelard’ı adamlarına yakalatıp korkunç bir ameliyata tâbi tutar. Ama Heloise’nin Abelard’a karşı sevgisi ölünceye kadar devam eder. Amour-passion bu. Bütün şartları yenen, fiziğe aldırış etmeyen  bir nevi communion. İkinci aşk, Amour-goût. 18. yüzyıl Fransa’sındaki aşk. Bu tabloda, gölgeler bile gül rengi. Nezaket, zerafet, kibarlık. Hırçınlık yok, fırtına yok, öfke yasak. Yapılacak her şey önceden bilinir.  Soğuk ve cici bir minyatür .  Amour-passion başımıza belalar açar, bizi tehlikelere sürükler, rüsva eder. O